Oyuncular : Jake Gyllenhaal, Ryan Reynolds, Rebecca Ferguson, Hiroyuki Sanada
Uluslar arası uzay istasyonunda çalışan altı personel, insanlık tarihinde devrim yaratacak bir buluş yapmak üzeredir. Bu ekibin buluşu Mars'ta hayat olduğuna dair belirtilerdir. araştırmalar derinleştikce tahmin edilemeyen sonuçlar ortaya çıkar. Buldukları yaşam formu tahmin ettiklerinden de üst seviyede zeki bir yaşam formudur.
Ekstra Bilgiler
1979 yapımı olan "Alien" filminden esinlenildiği açıklandı.
Ryan Reynolds, Paul Wernick ve Rhett Reese, "Deadpool" (2016) üzerinde daha önce beraber çalışmışlardı.
Bu film Hiroyuki Sanada'nın astronot olarak oynadığı ikinci film. ilki 2007 yapımı olan "Sunshine".
Filmin başrolü için ilk isim Ryan Reynolds idi. Fakat Reynold'sun 2017 de gösterime girecek olan diğer filmi "The Hitman's Bodyguard" ile çalışma programları tutmadığı için başrolden düşürüldü.
2 Haziran 2017 de gösterime girecek olan Wonder Woman'ın sadece filmi hakkında değil filmden bağımsız olarak tarihsel gelşimi hakkında da yazmak istiyorum. öncelikle filmden bahsedelim nedir konusu:
Themyscira adasında sadece amazon savaşçı kadınları yaşamaktadır. bu adanın dışına hiç çıkmamış, dış dünya hakkında pek bilgisi olmayan, ömründe hiç erkek görmemiş olan Diana (Gal Gadot) çok üstün yeteneklere sahip yarı tanrı bir savaşçı kadındır. Amazon kraliçesi Hippolyte'nin ve Efsanevi mitolojik tanrı Zeus'un kızıdır. Yani Diana için yarı tanrı denilebilir. Bu sakin ve kendi halindeki Themyscira adasına bir Amerikan uçağı düşer. Savaşçı kadınımız Diana baygın halde bulduğu pilotu kurtarır (Chris Pine). Diana pilot sayesinde dünyanın çok büyük bir savaşın içinde olduğunu öğrenir ve her ne kadar annesi istemese de adayı terk ederek dünya savaşını bitirebilmek için bildiğimiz dünyaya döner ve tüm yeteneklerini gösterir.
Beyazperde de ikinci defa boy gösterecek olan Wonder Woman hikayesi çok eskilere dayansa da gecen yıl izlediğimiz "Batman v Superman: Dawn of Justice" filminde ilk defa görmüştük ve arkasından böyle bir filmin gümbür gümbür geleceği belliydi.
Bu filmlerden biraz daha geriye gidersek bu karakterin nasıl ve hangi şartlarda oluştuğunu hangi olaylar sayesinde yaratıldığını anlayabiliriz. Mesela Diana'ya (WW) ilk hayat kıvılcımı nı veren doktordan bahsedelim:
William Moulton Marston adında bir psikanalist Family Circle isimli dergiye veriği röportaj ile DC Comics ailesinin dikkatini çeker ve ortaklaşa konuşulup yazılan cizilen şeylerden sonra ilk süper hatun kahramanlarından birisi çıkar ortaya. Güçlü, Özgür ve Çağdaş bir hatun karakter ortaya çıkarmak için uğraşan grubun başında Marston bulunur. Marston'un psikanalist bir doktor olduğunu söylemiştim, Diana'nın yani Wonder Woman'ın ara ara salladığı ve tutup yakaladığı kişilerin yalan söyleyemez hale getiren kemerinin olması da şüphesiz bu doktor sayesindedir.
Bu karakterin yaratıldığı dönemde kadınlar iş hayatında yeni yeni katılıyor fakat iş sektöründe kolay kolay kabul görmüyorlar. kadın erkek eşitliğinin daha ilk dönemleri diyebiliriz. bu yıllarda yani 40 larda gençlere rol model olması için güçlü kadın sembolü olarak düşünülmüştür. Hatta BM bu karaktere bir ara kadın haklarını ve cinsiyet eşitliğini savunmak için iyi niyet elçiliği görevi vermişti. Evet evet gerçek bir şahıs olmaması ya da çizgi roman karakteri olması önemli değildi ama daha sonradan bu görev Wonder Woman dan alındı. Sebebi olarak çok fazla sexi olduğu söylenebilir :)
Wonder Woman içinde bulunduğu çizgi roman aleminin 75. yılını kutluyor bu aralar. Baya bir uzun süre.
2017 Nisan ayında Amerika'da gösterim yapacak olan Tom Hanks ve Emma Watson'lu filmin Türkiye'ye ne zaman geleceği henüz belli değil. Gecen günlerde ilk fragmanı yayınladılar ve anlaşılan dijital dünya ve sosyal medya üzerine yoğunlaşan bir film olucak.
film, Dave Eggers'ınkitabından uyarlanmış.
Alicia Vikander'ın "Mae Holland" rolünde oynayacağı söylentiler arasındaydı fakat daha sonradan bu rol için Emma Watson'ın ismi açıklandı. Alicia Vikander ise "Jason Bourne" filmine geçti.
Oyuncular: Vin Diesel, Samuel L. Jackson, Ruby Rose, Donnie Yen, Ice Cube, Neymar
Tür : Aksiyon
Ülke : Abd
Konu:
Önceden ekstrem bir sporcu olan Xander Cage'in daha sonradan biraz zorlama ile devlet ajanı haline gelişini pek iyi biliyoruz. bu filmde kendini gönderdiği sürgünden dönüşü, ölümcül alfa savaşçı "Xiang" ve ekibiyle Pandora’nın Kutusu olarak bilinen tehlikeli bir silahı ele geçirme yarışındaki çarpışmaları işleniyor.
Xander kendisine yeni bir ekip kurmaya başlar ve bu ekibi heyecan, adrenalin arayan kişilerden oluşturur. girdikleri mücadelede kendilerini büyük çaplı bir komplonun içinde bulurlar. bu iş o kadar büyük ve karmaşıktır ki bir çok hükumetin en üst düzey yetkililerini de içinde barındıran tuzak sarmalıdır.
Ekstra Bilgiler
Vin Diesel çok önceden yani 2006 yılında "xXx: The Return of Xander Cage" filminin çıkacağını söylemişti zaten. hatta Xander Cage karakterinin önceki filmlerde öldürülmesine rağmen.
10 Ekim 2015'te D.J. Caruso'nun bu yeni filmi yöneteceği açıklandı.
Vin Diesel Instagram hesabından UFC dövüşçüsü Conor McGregor'un bir rolde kadroya katıldığını ve Facebook'tan, Jackson'ın kendi rolü Gibson olarak kadroda olacağını açıkladı.
1 Ocak 2016'da Twitch, Tony Jaa, Jet Li ve Deepika Padukone'nin kadroya katıldığını bildirdi.
12 Şubat 2016'da Jet Li'nin filmden ayrıldığı ve Donnie Yen'in ana düşman Xiang rolüne yerine geçtiği açıklandı.
18 Mart'ta Conor McGregor'un UFC'ye ve antrenmanlarına odaklanmayı tasarladığı için filmden ayrıldığı açıklandı. 3 Haziran 2016'da Neymar'ın kadroya katıldığı açıklandı.
Görüldüğü gibi çekimler kamera karşısında çok uzun sürmese de (yine de uzun) kağıt üzerinde bile olsa bir filme hayat verebilmek oldukça uzun ve zahmetli bir iş. fragman oldukça leziz duruyor. en azından aksiyon sevenleri baya tatmin edebilecek cinsten.
Amerika'da 13 ocakta gösterime girecek olan Sleepless filminin ilk fragmanı yayınlandı. Fragmana göz atmadan önce film hakkında ufak tefek bilgiler verelim.
filmin başrollerini Jamie Foxx ve Michelle Monaghan üstleniyor.
Polis memuru Vincent Downs (Jamie Foxx) suç dünyası ile haşır neşir şekilde görüyoruz. Konu Vincent'in bir arkadaşı ile birlikte oldukça ünlü bir mafya babasından kokain çalmasıyla başlıyor. Bu yaptıkları yani soydukları mafya babası bunları deşifre edince Vincent'in oğlunu kaçıyorlar. Neredeyse filmin tamamen aksiyon sebebi polis memurunun oğlunu mafya liderinin elinden kurtarma cabası altında ilerliyor.
Şöyle bir fragmanı var :
Filmin resmi olarak Türkiye'de ne zaman gösterim alacağı belli değil tam olarak.
Filmin yönetmenine değinmek gerekirse, who am I, büyük sessizlik gibi oldukça başarılı projelere imza atmış Baran bo Odar bulunmakta.
Türk milleti olarak genelde vurdulu kırdılı patlamalı aksiyon filmlerini severiz ama bazen bu tarz filmlerin ülkemizde gösterim tarihi alması geç oluyor. Zaten henüz herhangi bir dağıtım şirketi de filmi üstlenmiş değil. Sinemadan önce başka kaynaklardan tüketilebilecek bir yapım gibi duruyor. Keşke öyle olmasa da biletler herkes için cazip olsa.
Hani bir tabir vardır; “çok
az kişi tarafından bilinen şaheser eser” diye. İşte bu anime tam olarak
öyle bir durumda. Anime ya da bilim-kurgu hayranları izlemiş olabilir
fakat şöyle bir gerçek var ki; Matrix kadar dünya çapında sansasyonel etki
yaratabilmiş değil. Oysa Matrix filminin oluşmasında Matrix’in ve bir çok
bilim-kurgu filminin ata babası niteliğinde felsefi boyuta sahiptir. Bu anime
arkasında o kadar çok kapı bırakmıştır ki hala bu kapıları kullanan
senaristlerin olduğu su götürmez bir gerçek.
Şimdi biraz bu animasyon filminin konusundan barındırdığı
felsefik altyapısından bahsedelim;
Tam olarak yıl 2029 (hala o yıllarda değiliz ama 1995 yapımı
bir filme göre 2029 dünyasının nasıl olabileceği çok güzel işlenmiş. Belki 2129
olsa zaman ve robot teknolojisinin ilerleyip aldığı büyüme daha etkili
olacakmış). Teknoloji oldukça gelişmiş bir durumda ve insanlar, robotlar, hem
insan hem robot olan varlıklar bir çeşit sanal ağ ile birbirine bağlı durumda.
Sanal zeka bilim kurgu filmlerinin hemen hepsinde olduğu gibi artık insan
zekasının ötesinde çalışmakta. (zaten bütün bilim kurgu filmlerinde de bizi
korkutan bu değil mi? – makineler çıldıracak ve dünyayı ele geçirecek korkusu –
aslında bu bilinmezlik korkusu – bir filmde şöyle diyordu “ insan, anlayamadığı
şeyden korkar.”) bu dünyada insanlar ile robotları bir birinden ayırt eden
özellik onların “hayaletleri”. Yani ruhları diyebiliriz ama film baştan sona
kadar buna hayalet diyor. İşte bu hayalete sahip her şey, tamimiyle robot bile
olsa insan kabul ediliyor ve insanların tabi olduğu kanun ve hükümlere göre ele
alınıp değer veriliyor. Fakat filmin konusunu ve felsefesini yüksek seviyeye
çıkaran olay bazı hackerların bu insanlara has hayaletlere ulaşıp, onların
anılarını değiştirebilme, silme, farklı anılar yükleyip yönlendirebilme
kabiliyetine sahip. İşte burada da insana ait olduğu düşünülen tüm tanımlamalar
ortalığı karıştırmaya başlıyor. Yani insana ait kabul edilen şeyler belirsizlik
kazınıyor. Bu dünyada bunların olmasını engelleyen, düzeni korumaya çalışan bir
kaç grup ajan kümesi vardır. İstedikleri yere ışınlanabilme yetenekleri var
sanal ağ ortamından faydalanıp.
2501 proje isminde bir ajan Japon dış işleri tarafından
üretilmiştir ve bu sanal ortamlar üzerinde dilediği gibi hareket edebilmektedir.
Tam bir sanal ortam ajanıdır fakat bir bedeni yoktur. Kendi bilinci arttıkca,
öğrenme ve algılama gücü geliştikçe kendisini insandan daha farklı görmeye daha
üstün görmeye başlar ve bir beden arama faaliyetine geçer. Bunu idrak etmeye
başlayan (tam anlamıyla değil tabi) japon dış işleri projeyi sonlandırmak
ister. Hatta buna “yok edilmeli” diye tabir koyabiliriz çünkü bu anlaşılmaz
durumdan oldukça korkmaya başlarlar. Proje 2501 artık kendisine isim bile
vermiştir. “kukla oynatıcısı”.
9.birim adıyla bilinen seçkin kişilerden oluşan bir ekip
kukla oynatıcısını durdurmak üzere göreve getirilir. Bu birimin vucutları
tamamen yada kısmen sibernetik organlardan oluşan ve hasar gördüklerinde
sürekli yenilenen yapıya sahiptir. Birimin en yetenekli ajanı ise Motogo
Kusanagi’dir. İşte bu ajanımız kukla oynatıcısının peşine düştüğünde kendi
tanımlamalarının ve bilinçlerininde peşine düşmüş olacak hatta bir noktadan
sonra insanlığın da aslında tanımını sorgulamaya başlayacaklardır.
Ekstra bilgiler :
·1995 yapımı bu film 83 dakikalık bir animedir.
·2004 yılında devam filmi yapılmış (Ghost In The
Shell:Innocence) Cannes film festivalinde Altın palmiye adayı olmuştur.
·Japonya ile birlikte aynı anda İngiltere ve
Amerika’da da gösterime giren ilk anime filmidir.
·Animenin müzikal yolculuğunu Kenji Kawai
yapmıştır. Bence harika yapmıştır.
Assassins creed filminin gösterim
tarihi gitgide yaklaşmakta. Film ile alakalı bir kaç fragman yayınladı bile.
Tüm bu assassin mevzularına girmeden önce biraz daha geri gidelim ve nedir ne
değildir önce buna bir bakalım.
Assassin in türkçe karşılığı tam olarak
“suiskatçi”. Creed ise; “inanç”, “meshep”, “iman” , “itikat” ve “öğreti” gibi anlamları var. Yani “suikastçi mezhebi” yada
“suikastçi tarikatı” gibi algılamamız yanlış olmaz. Filmin uyarlandığı oyunun konu
da buna benzer bir şey işte. En azından odak noktası yada felsefesi mi demek
lazım bilemedim, budur.
Bu noktada konuya değinmek
gerekiyor ama oyun temalı mı yoksa film temalı mı yazmalı emin değilim. Zira
film üzerinden gidiyoruz ama elimizde sadece 2 dakikalık bir fragman mevcut.
Sadece bu fragmandan bile yorum yapıp bir şeyler söyleyeceksek bile bence film
oyuna baya teşekkür ediyor. Bu senaryo gereği olmasa bile oyunun barındırdığı
dinamikler oyunun verdiği manevralardan hareketle fragmandan yeteri kadar
anlaşılıyor.
Peki nedir bu olayların başı. Mevzuya
nasıl giriyoruz şimdi ona bakalım:
Animus isimli bir
makinamız var. Bu bize hatıralarımız yada genetik kodumuz sayesinde geçmişe bir
bakış atmamızı sağlıyor. Bu geçmişe bakış sayesinde günümüzdeki rakiplere karşı
elimizde sağlam kozlar oluyor. Mesela güçlü, önemli yada tehlikeli diye
tanımlayabileceğimiz tarihi eselerin yerlerini öğrenip elegecirebiliyoruz. Bunu
yapan aynı zamanda atalarının dövüş tekniklerini de kendinde geliştirebiliyor. Öğreniyor
yani.
Film genel olarak ağustos 2015 te
Malta, Londra ve İspanya’da çekilmeye başlandı. 21 aralık 2016 da Türkiye’de gösterime girmesi bekleniyor.
Oyuncular: Tom Hanks, Aaron Eckhart, Laura Linney, Anna Gunn, Autumn Reeser, Ann Cusack, Holt McCallany, Mike O’Malley, Jamey Sheridan, Jerry Ferrara, Molly Hagan, Max Adler,
11 Eylül 2001 de Amerika Birleşik Devletlerine teröristler
iki büyük yolcu uçağı ile saldırdı. Saldırırlar dünya ticaret merkezine uçağı
bilerek çarptırma şeklindeydi. Sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Dünyanın en büyük
infial yaratan terör saldırılarından birisi.
Bu film ise 15 Ocak 2009'da uçağını Hudson Nehri'ne indirerek
42 yıllık uçma tecrübesine sahip bir pilot olan Kaptan Chesley'nin 'Sully'
Sullenberger'in gerçek hikayesine dayanıyor ve böylece uçaktaki 155 insanı sağsalim
bir şekilde kurtarıyor.
İnsanların bu mucizevi hareketten fazlasıyla
hoşlandı ve kaptan pilotu kahraman seviyesine koydu. Ancak Milli Ulaştırma
Güvenliği Kurulu bu şekilde düşünmedi ve özellikle iki yetkili, Sully'nin
uçağını New York'taki LaGuardia Havaalanı'na veya Teterboro Havaalanı New
Jersey'ye indirebileceğine inanıp gereksiz yere bir çok insanın canını
tehlikeye attığına dair soruşturma başlattılar.
Sully'nin doğru şeyi yaptığı veya hava alnında
geri dönüp uçağı sağlam şekilde indirebilmesi konusundaki belirsizlik filmin
dramatik açısını oluşturuyor. Dikkat çekici olan şey, Sully'nin kabusu ve uçağı
New York’ta bir binaya çarpmasıyla ilgili gerçeği.
Amerika halkının tam
o ilk sahnedeki uçağın binaya çakılma görüntüsüyle akıllarına direkt olarak 11
Eylülün geleceğine eminim.
Aaron Eckhart ve Tom Hanks’in başı Hudson nehrinden sonra
baya baya bir ağrımaya başlıyor. Sadece onların hatalı olduğunun düşünülmesi
değil birde karakterlerin yaşadıkları içsel psikolojik sorunlar da filmi
izleyen herkeste “acaba hatalı mıydılar gerçekten” sorunun oluşmasına sebep
oluyor. Zaten tüm film boyunca hatta tüm fragmanlarında özellikle vurgulanmak
istenilen şey buydu.
Kuşların uçağın motorlarına dalıp motorları çalışamaz hale
getirdikleri sahneden sonra kokpitte gecen bölümleri tam olarak göremiyoruz. Filmin
sonuna kadar kara kutudaki konuşmaların ve gerçekte tam olarak ne olduğunun en
sonra bırakılması nehre inmenin gerçekten de hatalı bir karar mı yoksa o an
yapılabilecek en doğru hareket mi konusunda gizemini çok sağlam bir şekilde
koruyor.
Filmin yönetmeni 86 yaşındaki Eastwood
sally rölünü hanks’e vermesinin bana göre en önemli sebebi, hiç kimse bu
karakteri haysiyet, merhamet ve şüphe ile birlikte Hanks'ten daha iyi kotaramazdı.
Hanks asil karakterleri oynamayı seviyor ve izleyiciler Sully'den gelen bu
duyguyu bu sayede daha güçlü hissedebilmekte.