GHOST IN THE SHELL
Hani bir tabir vardır; “çok
az kişi tarafından bilinen şaheser eser” diye. İşte bu anime tam olarak
öyle bir durumda. Anime ya da bilim-kurgu hayranları izlemiş olabilir
fakat şöyle bir gerçek var ki; Matrix kadar dünya çapında sansasyonel etki
yaratabilmiş değil. Oysa Matrix filminin oluşmasında Matrix’in ve bir çok
bilim-kurgu filminin ata babası niteliğinde felsefi boyuta sahiptir. Bu anime
arkasında o kadar çok kapı bırakmıştır ki hala bu kapıları kullanan
senaristlerin olduğu su götürmez bir gerçek.
Şimdi biraz bu animasyon filminin konusundan barındırdığı
felsefik altyapısından bahsedelim;
Tam olarak yıl 2029 (hala o yıllarda değiliz ama 1995 yapımı
bir filme göre 2029 dünyasının nasıl olabileceği çok güzel işlenmiş. Belki 2129
olsa zaman ve robot teknolojisinin ilerleyip aldığı büyüme daha etkili
olacakmış). Teknoloji oldukça gelişmiş bir durumda ve insanlar, robotlar, hem
insan hem robot olan varlıklar bir çeşit sanal ağ ile birbirine bağlı durumda.
Sanal zeka bilim kurgu filmlerinin hemen hepsinde olduğu gibi artık insan
zekasının ötesinde çalışmakta. (zaten bütün bilim kurgu filmlerinde de bizi
korkutan bu değil mi? – makineler çıldıracak ve dünyayı ele geçirecek korkusu –
aslında bu bilinmezlik korkusu – bir filmde şöyle diyordu “ insan, anlayamadığı
şeyden korkar.”) bu dünyada insanlar ile robotları bir birinden ayırt eden
özellik onların “hayaletleri”. Yani ruhları diyebiliriz ama film baştan sona
kadar buna hayalet diyor. İşte bu hayalete sahip her şey, tamimiyle robot bile
olsa insan kabul ediliyor ve insanların tabi olduğu kanun ve hükümlere göre ele
alınıp değer veriliyor. Fakat filmin konusunu ve felsefesini yüksek seviyeye
çıkaran olay bazı hackerların bu insanlara has hayaletlere ulaşıp, onların
anılarını değiştirebilme, silme, farklı anılar yükleyip yönlendirebilme
kabiliyetine sahip. İşte burada da insana ait olduğu düşünülen tüm tanımlamalar
ortalığı karıştırmaya başlıyor. Yani insana ait kabul edilen şeyler belirsizlik
kazınıyor. Bu dünyada bunların olmasını engelleyen, düzeni korumaya çalışan bir
kaç grup ajan kümesi vardır. İstedikleri yere ışınlanabilme yetenekleri var
sanal ağ ortamından faydalanıp.
2501 proje isminde bir ajan Japon dış işleri tarafından
üretilmiştir ve bu sanal ortamlar üzerinde dilediği gibi hareket edebilmektedir.
Tam bir sanal ortam ajanıdır fakat bir bedeni yoktur. Kendi bilinci arttıkca,
öğrenme ve algılama gücü geliştikçe kendisini insandan daha farklı görmeye daha
üstün görmeye başlar ve bir beden arama faaliyetine geçer. Bunu idrak etmeye
başlayan (tam anlamıyla değil tabi) japon dış işleri projeyi sonlandırmak
ister. Hatta buna “yok edilmeli” diye tabir koyabiliriz çünkü bu anlaşılmaz
durumdan oldukça korkmaya başlarlar. Proje 2501 artık kendisine isim bile
vermiştir. “kukla oynatıcısı”.
9.birim adıyla bilinen seçkin kişilerden oluşan bir ekip
kukla oynatıcısını durdurmak üzere göreve getirilir. Bu birimin vucutları
tamamen yada kısmen sibernetik organlardan oluşan ve hasar gördüklerinde
sürekli yenilenen yapıya sahiptir. Birimin en yetenekli ajanı ise Motogo
Kusanagi’dir. İşte bu ajanımız kukla oynatıcısının peşine düştüğünde kendi
tanımlamalarının ve bilinçlerininde peşine düşmüş olacak hatta bir noktadan
sonra insanlığın da aslında tanımını sorgulamaya başlayacaklardır.
Ekstra bilgiler :
·
1995 yapımı bu film 83 dakikalık bir animedir.
·
2004 yılında devam filmi yapılmış (Ghost In The
Shell:Innocence) Cannes film festivalinde Altın palmiye adayı olmuştur.
·
Japonya ile birlikte aynı anda İngiltere ve
Amerika’da da gösterime giren ilk anime filmidir.
·
Animenin müzikal yolculuğunu Kenji Kawai
yapmıştır. Bence harika yapmıştır.
·
Matrix vari bir çok filmin ata babasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder